‘The Platform 2’: Doğru yapmak isteyenlerin hikayesi
*Yazı spoiler içermektedir.
İspanyol yapımı “El Hoyo” (The Platform), 2019’da Netflix’te yayınlandı. Film, rahatsız etmeyi ana araç olarak kullanarak sosyal eşitsizliğe farklı bir gözle bakmayı, onu farklı bakış açılarıyla daha iyi anlamayı hedefleyerek izleyicileri ve eleştirmenleri şaşırtmayı başarmıştı. Film ayrıca, yönetmeni Galder Gaztelu-Urrutia’nın ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen, Toronto Uluslararası Film Festivali’nde Halkın Seçimi Ödülü başta olmak üzere birçok değerli ödül kazandı.
İlk bölümün başarısını devam ettirecek gibi görünen “The Platform 2” ile ilgili sohbetlerin, filmin ucu açık biten finalinden başladığını duyar gibiyim. Öyle bir final ki, iki filmin sonunda, filmleri baştan sona tekrar düşünmemize ve çok farklı yorumlar çıkarabilmemize sebep olabiliyor. Öyle ki Gaztelu-Urrutia, İspanya’nın en değerli sinema dergilerinden olan Cinemania’ya yaptığı açıklamada, izleyenleri bu finalle filmi tekrar yorumlamaya itmek istediğini dile getirmiş. Bu açıklamayı görmezden gelen bazı eleştirmenlerin “The Platform 2″yi birinci bölümü kadar başarı sağlaması için sertleştirilmiş bir tekrar olarak görmeleri konusunda yönetmene haksızlık yapmakta…
Olumsuz eleştirilere rağmen film, Netflix gösteriminin ardından çok izlenenlerde yerini aldı; bu da izleyici kitlesinin ikinci filmde de yönetmene güvendiğini kanıtlar nitelikte. Yine muazzam bir dikey yapıda geçen olay örgüsü, kendini adalet sağlayıcısı olarak lanse eden birinin -farklı bir yorum ile de yozlaşmış, gizemli ve karizmatik bir liderin- gıda dağıtım sistemini ele geçirmesiyle, zaten gerilmeye hazır olan izleyiciyi beklenmedik bir şiddetle geriyor. Bu gergin atmosfer, Milena Smit’in canlandırdığı önemli bir ressam olan Perempuan’ın gelişiyle yerini boğucu bir gaddarlığa bırakıyor. Var olan acımasız düzene karşı ilk başkaldırıyı bir sanatçının üstlenmesi ve üstlendiği davanın bayrağını ne pahasına olursa olsun sonuna kadar taşıması da filmin entelektüel açıdan damaklarda hoş bir tat bırakmasını sağlıyor.
Milena Smit, Natalia Tena ve Hovik Keuchkerian, muazzam oyunculuklarıyla hikayeye farklı pencereler açıyor. İyi bir devam filminde alabileceğimiz ilk filmin devamı hissi yerini, ilk filmin en önemli üç oyuncusu Goreng’in (Iván Massagué), Imoguiri’in (Antonia San Juan) ve Trimagasi’in (Zorion Eguileor) dönüşü ile büyük bir şaşkınlığa bırakıyor. Yönetmenin farklı bir açıklamasında söylediği gibi bu hem bir devam filmi hem de zamansal olarak ilk bölümün öncesindeyiz. Ki çok dikkatli izleyiciler bunu en başta sezinleyecektir de.
‘FİLMİN EN BÜYÜK TEKNİK ZORLUĞU, SON SEKANSIN YER ÇEKİMDE OLMASIYDI’
İlk filmden tanıdığımız bazı karakterlerle birlikte, bu filmde tanışacağımız farklı karakterlerin alt katlara doğru ilerleyen isyana katılmasıyla, sistemin tüm acımasızlığına karşı mücadele gittikçe sertleşiyor; sır düğümleri çözülürken arkasında yine farklı düğümlerin oluşmasına sebep oluyor. O düğümleri çözmek ise seyirciye bırakılıyor. Onlarca metaforla birlikte birçok farklı cevabın yaratılacağı bir serüven, finale yaklaştıkça görsel açıdan da harikalar diyarına sürükleniyor.
Yönetmen Gaztelu-Urrutia, filmin finaline doğru gerçekleşen yerçekimsiz ortamda geçen çekimlerin zorluğunu şu sözlerle itiraf ediyor: “Bu filmin en büyük teknik zorluğu, son sekansı çekerken yerçekimsiz ortamda olmasıydı. 4 gün sürdü ve 15 uzman çalıştı. Çok zordu çünkü teknik olarak tüm departmanların çok uyumlu olması gerekiyordu. O bölümü çekmek için asılı duran çok sayıda çalışan vardı. Buna, oyuncuların ve teknik ekibin içinde bulunduğu azaltılmış çekim alanını da hesaba katmalı… Koreografisi yapılmış çatışmaların zorluğunu da eklemeyi unutmayalım.”
Artık ilk filme dönüp baktığımızda, ikinci filmin final sahnesinin sarpa sardığını düşündüğümüz bir noktadayız.
İlk filmde çocukların platformda olamayacağı bilgisi verilse de, çocukların da varlığını haklı çıkarabiliyoruz. İzleyicinin hayal gücünün soyut terimlerle delik deşik edildiği, çocukların kaydıraktan kayabilmek için birbirini ezerek oluşturdukları piramidin en tepesindeki çocuk, aynı zamanda en bencil çocuk da olmuş oluyor ve platformun en üst katına, 333. kata çıkarılıyor. Çocuğun odaya çıkarıldığı sırada ilk bölümde gördüğümüz bir kızın da odada olduğuna şahit olarak, zamansal olarak ilk filmin öncesinde olduğumuzu anlıyoruz.
Film birçok farklı metaforla, belki de muhtemel gelecek üçüncü filmle, yine bir ters köşe yapacağının sinyalini veriyor. İnsanların her türlü haksız güce karşı örgütlü ya da örgütsüz nasıl başkaldırabildiğini sunan “The Platform 2”, aynı zamanda tüm insanların içinde saklı kalan vahşi hayvanı bize yansıtıyor. Yeter ki fitil ateşlenmesin, yönetmenin dediği gibi:
“Hepimiz her şeyi doğru yapmak istiyoruz, ancak birinin herhangi bir yere gizlice girmek istediğini görürsek, bu bizi rahatsız eder ve sonunda fitili ateşler.”