Akalın: Erdoğan ve Bahçeli’nin hatada devam etmemizi istemeleri normal

ANKARA – İYİ Parti Genel Başkan adayı Tolga Akalın, olağanüstü kurultay kararı alındıktan sonra adaylığını ilan eden ilk isim oldu.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in kurmaylarından olan Göç Politikaları Başkanı Akalın’la geride kalan süreçte parti olarak yaptıkları hataları, genel başkan seçilmesi halinde atacağı adımları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Akşener’e çağrısını ve milliyetçilik algısını konuştuk.
Seçim sürecine dair özeleştiri yapan Akalın, “Bizler kitlesine kulak verebilen milliyetçilerdik, bunu geçici bir süre yitirdik” dedi.
Akalın, Erdoğan ve Bahçeli’nin İYİ Parti’ye yön vermek istediği iddialarına ilişkin de “Partimiz kısa süreliğine bir hataya düştü, Erdoğan ve Bahçeli’nin bu hatada devam etmemizi istemeleri normal” ifadelerini kullandı.
İktidarın milliyetçiliği bir aparat olarak gördüğünü kaydeden Akalın, ‘yeni nesil, kapsayıcı ve modern’ milliyetçilik anlayışlarını da tarif etti.
Akalın’ın sorularımıza yanıtları şöyle oldu:
‘GENEL BAŞKAN ADAYI OLMAM SEÇENEK DEĞİL ZORUNLULUKTUR’
Aday olmaya nasıl ve neden karar verdiniz?
Siyasetin bir kısa mesafe koşusu değil, aslında uzun erimli bir maraton olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bir gecede alınan bir karar değil. Yıllardır siyasetin içindeyim ve siyasete bir takım referanslarla tepeden inerek gelmedim. Gençlik kollarından ilçe teşkilatına, oradan il teşkilatına ve nihayetinde genel merkez siyasetine dahil olmuş bir kişi olarak siyasi mücadelenin her merhalesinde bulundum.
Mensubiyetim ve neslim itibarıyla yeniliği, geleceği, iktidarı arzulayan ve iktidara layık bir Türk milliyetçiliğini temsil ettiğimi düşünüyorum. Bu anlayışın kurduğu ve emek verdiğim bir partide içinde bulunduğumuz şartlarda genel başkan adayı olmam benim için bir seçenek değil zorunluluktur.
‘GENEL BAŞKANIN KÜÇÜK BİR KIRGINLIĞI OLSA DA HAKLILIĞIMIZI TEYİT EDECEĞİNE İNANIYORUM’
Adaylık ilanınıza ilişkin Akşener’le görüşmeniz oldu mu? Kırgınlık, üzüntü ifade etti mi?
İcazet alarak siyaset yapmayı doğru bulmuyorum. Adaylık ilanı için değil, fakat öncesinde Genel Başkan’la görüş alışverişlerinde bulunduk. Küçük bir kırgınlığı olsa da, kendisinin çok uzak olmayan bir zamanda haklı davranışta bulunduğumuzu teyit edeceğine inanıyorum.
‘İYİ PARTİ DEMEK MERAL AKŞENER DEMEK’ KENDİ VARLIĞINI REDDETMEKTEDİR’
“İYİ Parti demek Meral Akşener demek”, “Akşener giderse İYİ Parti dağılır” görüşünde olan parti yöneticileri var. Bu görüşe dair değerlendirmeleriniz nasıl olur?
Hiçbir demokratik ülkede bir siyasi parti, lideriyle eşitlenmez. ‘İYİ Parti = Meral Akşener’ aslında baktığınız zaman basit bir matematiksel denklemdir. Bir tarafta Sayın Meral Akşener var diğer tarafta İYİ Parti’nin tüm mensupları ve kurumsal kimliği var. ‘İYİ Parti demek Meral Akşener demektir’ diyen bir kişi aslında bu denkleme göre kendi varlığını ve o varlığın önemini reddetmektedir.
Sayın Meral Akşener’in bu partinin kuruluşunda çok büyük bir emeği var, bu vizyonun en büyük kaptanı kendisi. Fakat görmemiz ve göstermemiz gereken bir şey var ki, İYİ Parti’yi kuran sosyolojik bir dalgadır. Sosyolojik gelişmeleri tek bir insan ne var edebilir ne yok edebilir. Mesela bugün Erdoğan metropol sosyolojisinin karşısında duramıyor, engel olamıyor. İYİ Parti’nin doğuşunda da demokrasi ve iktidar talebi olan geniş milliyetçi toplumsal tabanın dalgası en önemli aktördü. Dönüşemeyen ve bu yüzden toplumsallaşamayan MHP yönetimine yoğun bir baskı yapıldı. AKP ittifakıyla bu engellenince, mevcut sosyoloji yok olmadı, kendisine yeni bir oluk açtı ve orada akmaya devam ediyor.
Dolayısıyla bu sosyoloji bir aktör değişti diye dağılacak değildir. Akşener gitti yahut ben gittim diye dağılmaz. Siyaset yapan kişiler ya zamanın ruhunu anlayacaklar ve buna uyacaklar yahut geride kalacaklar.

‘BAŞKAN OLDUĞUMUZDA YENİLGİYE NEDEN OLAN RUH HALİNİ PARTİDEN SİLİP ATACAĞIZ’
Tam da bu yüzden seçmen bize geçici bir ikazda bulundu. Biz başkan olduğumuzda bu yenilgiye neden olan ruh halini partiden silip atacağız. Seçmenimizle köprüleri yeniden kurup yeni seçmenleri aramıza katacağız.
İYİ Parti 14 -28 Mayıs 2023 seçimlerine giderken toplumun büyük ilgisiyle karşılaşmıştı. Öyle ki yüzde 20’lere varan bir oy oranını yakalayabileceği ifade ediliyordu. Ne oldu da yüzde 20’lerden yüzde 3’e indi partiniz? Parti yöneticilerinden biri olarak kendinize özeleştiriniz ve genel başkanınız Akşener’e eleştirileriniz neler olur?
İYİ Parti bir özeleştirinin partisidir. Az evvel ifade ettiğim gibi demokrasi ve iktidar talebi olan taban MHP yönetimi üzerinde bir baskı kurdu. Bu baskının kendisini gerçekleştirmesi, taleplerine ulaşması AKP eliyle engellendi. Biz de yeni bir parti kurduk. Bu kuruluş sürecinin kendisi özeleştiridir. Biz MHP’de neden toplumsallaşamadık diye düşündük, masaya yatırdık ve çıkardığımız derslere göre hareket ettik. Bütün engellemelere rağmen iki defa genel seçime girip oyumuzu koruduk ve kalıcı olduk.
‘BİZLER KİTLESİNE KULAK VEREBİLEN MİLLİYETÇİLERDİK, BUNU GEÇİCİ BİR SÜRE YİTİRDİK’
Bu bakımdan en büyük özeleştirimiz, özeleştiriyle doğan partimizden bu geleneğin kalkmasına yönelik olmalı. Bizler bir şeyleri değiştirebilen ve hem kendi kitlesine hem Türkiye’nin geneline kulak verebilen, bundan çıkardığı derslerle hareket edebilen milliyetçilerdik. Bunu geçici bir süre yitirdik ki çeşitli açıklamalarımda yitirmemizin nedenini, siyasi konumlandırmayı eylem ve söylem üzerinden değil şahıslar üzerinden yapmaya kalkmamız olarak tespit etmiştim. Bu anlayışı terk edip yeniden insanlara kulak vererek, kerameti kendinden menkul aktörler üzerinden değil iş ve fikir üzerinden siyaset üreterek hareket etmeye başladığımızda eski teveccühün de üzerine çıkan bir ilgi göreceğimizi düşünüyorum.
‘İYİ PARTİ SİYASAL HAREKETİMİZİN KODLARINDAN KOPUK BİR OLİGARŞİK YAPININ ETKİSİNE GİRMİŞTİR’
Alman sosyolog Robert Micheals’in literatüre “oligarşinin tunç yasası” diye giren bir yaklaşımı vardır. Siyasal partiler demokratik sistemin vazgeçilmezidir fakat her biri teşkilatlanmak mecburiyetinde olduğu için bir süre sonra teşkilat yapısı içerisinde bir oligarşi, yani her şeyi kontrol eden bir zümre oluşur. Oligarşinin çıkarlarıyla partinin çıkarları, zümrenin menfaatleriyle kitlenin menfaatleri ayrışmaya başlar. Bu bir vakadır ve aslında biz bu vakayı Kılıçdaroğlu’nu CHP içinde destekleyen oligarşinin Türkiye’ye zorla dayattığı adaylık sürecinden tanıyoruz. İYİ Parti de maalesef siyasal hareketimizin kodlarından kopuk benzer bir oligarşik yapının etkisine girmiştir. Özeleştiri yapmamız gereken bir husus da budur. Siyasetin sermayesi insandır, toplumdur. Bu nevi kapalı yapılar bir süre sonra toplumu okuyamaz, reel politiği anlayamaz ve en nihayetinde duvara çarparlar.
‘PARTİMİZ BİR HATAYA DÜŞTÜ, ERDOĞAN VE BAHÇELİ’NİN BU HATADA DEVAM ETMEMİZİ İSTEMELERİ NORMAL’
Kongreye gideceğiniz netleştikten sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Genel Başkanınız Meral Akşener’e partisinin başında kalması, sizlere de Meral Akşener’i desteklemeniz yönünde çağrıları oldu. Sadece Bahçeli’nin değil Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Akşener’e benzer telkinlerde bulunduğu iddia edildi. Bahçeli neden Meral Akşener’in görevine devam etmesini istiyor? İddia edildiği gibi Erdoğan da Bahçeli gibi Akşener’in İYİ Parti’nin başında kalmasını istiyor mu?
Hem Erdoğan hem Bahçeli, İYİ Parti’nin yerel seçimlerde aldığı oy kadar oy almasını ister, daha fazlasını almasını haliyle istemez. Bu yüzden Akşener’in görevde kalması-kalmaması üzerinden değil, Erdoğan-Bahçeli ikilisini görevinden edebilecek yahut edemeyecek bir İYİ Parti hesapları var. Biz onları görevinden edecek bir İYİ Parti vizyonuyla hareket ediyoruz. Partimiz kısa bir süreliğine hataya düştü, bu hatada devam etmesini istemeleri normal.
‘ERDOĞAN VE BAHÇELİ, ELBETTE KONGREMİZİ İPTAL ETTİRMEYE DE ÇALIŞIR, ETKİLEMEYE DE ÇALIŞIR’
Yoksa her ikisinin de Sayın Akşener’i sevdiklerini, beğendiklerini düşünmüyorum. Akşener’e ‘görevde kal’ derken, Sayın Genel Başkan’ın yapılan hataların faturasını üstlenip son siyasi ahlak dersini vererek partimizin önünü açmasının kendileri için örnek teşkil etmesinin önüne geçmek istiyorlar.
Bu zihniyetteki Erdoğan ve Bahçeli, elbette kongremizi iptal ettirmeye de çalışır, etkilemeye de çalışır. Bu yönden değerlendirmek, böyle bakmak gerekiyor. Fakat Erdoğan’a ve Bahçeli’ye aynı anda, en üst perdeden meydan okuyup kazananların partisi İYİ Parti. Artık güçleri yetmeyecek, son çırpınışlarını izliyoruz.
‘DİRENÇLİ VE GÜÇLÜ ÇEKİRDEĞE YENİ YÜZLER EKLEMEK İSTİYORUZ’
İYİ Parti milliyetçi kodlarından vazgeçmeyen ama merkezde olmayı da hedef olarak önüne koyan bir siyasi parti. Ancak sizin ülkücü geçmişinizin İYİ Parti’yi merkezden uzaklaştıracağına dair yorumlar yapılıyor. Bu yorumlara ne dersiniz?
İYİ Parti’yi kurarken yaşanan zorluklara göğüs germek için bizim geçmişimiz gibi bir geçmiş gerekiyordu. Yalnız ülkücülük değil, Ergenekon davalarında direnmişlik, çözüm sürecinde direnmişlik, Bahçeli’nin henüz otokrasi sevdasını yeterince açık etmediği dönemde Bahçeli’ye direnmişlik, henüz partimiz kurulmamışken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi bir ucube anayasa değişikliğine direnmişlik… Bu birikim, nihayet muhalif milliyetçi bir partinin kurulabilmesi için gerekli tecrübe ve dayanıklılığı sağlamıştı.
Bir süredir yaptığımız ve gelecekte yapmak istediğimiz, bu dirençli ve güçlü çekirdeğin etrafına, birlikte direnmek ve büyümek isteyen yeni yüzleri, yeni temsilleri eklemek. Bu madalyonun iki yüzü var: Bizim geçmişimizdeki zikrettiğim birikim olmasa, mesela Bilge Yılmaz Hoca gibi insanlar Türk siyasetinde kendilerine yer açamazlardı. Buna elverişli bir zemin yoktu. Fakat bizler de Bilge Hoca gibi, Durmuş Yılmaz gibi, Ümit Özlale gibi isimleri bünyemize katmasak dar ekipçilik yahut kabilecilik yapsak bu temsile ulaşamazdık. Bunu sağlayan çalışma tarzını ortadan kaldırmayacak aksine geliştireceğiz. İşinde iyi, fikrinde derin, ahlakında yüksek olan herkesi bu direnç merkezinin etrafında, bu mevzinin koruması ve bu rüzgarın gücüyle hareket eden kanaat önderlerine dönüştüreceğiz.
‘SİYASİ İRADE MİLLİYETÇİLİĞİ GÜVENLİK PARADİGMASI İÇİNE SIKIŞTIRIYOR’
Sıkça kullandığınız ‘Kaygı üreten değil fayda üreten bir milliyetçilik’ ifadeniz var. Biraz açar mısınız bu ifadenizi?
Milliyetçiliği bir aparat olarak görüp fırsat buldukça kullanmayı seven siyasi ve bürokratik bir irade var. Bunların milliyetçilikten anladığı yalnız tehlike ve bunun yarattığı tedbir talebi. Öyle k
